suyu taşırmayan gül yaprağı & ben...

Suyu Taşırmayan Gül Yaprağı
Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu.
Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti.
Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi.
Yabancı, kapıda öylece durdu ve bekledi.
Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu.
O yüzden kapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu.
Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıdaki yabancıya baktı.
Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı.
Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.
Budist bir süre kayboldu; sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla geri döndü ve bu kabı yabancıya uzattı.
Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeycek kadar doluyuz demekti.
Yabancı, tapınağın bahçesine döndü.
Aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı.
Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.
İçerdeki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı.
Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı...




Bir hikayenin gerçekçi! çözümü (kendimce)

Ne çok meraklıyızdır günlük olayları gizemli bir hale getirmeye. Dosdoğru söylediğimizde biliriz başımıza gelecekleri. O yüzden küçük yaşlarda kaparız bu çevikliği.
Yukarıdaki müthiş derin hikayede olanlar gibi…

Şimdi bu budist tapınağındaki insanlar neden konuşmadan anlaşma yoluna gitmişler? Atalarımız dememiş mi: “hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır“ diye. Anlatacağın bilgin varsa anlatırsın. İşe gizem katacağım diye sessiz sinema oynamanın manası nedir? İncelik bunun neresinde? İnsanları, “acaba ne demek istiyorlar?” diye düşündürmenin anlamı ne? Sen söyle ne diyeceğini, sonra bırak insanlar söylediklerin üzerinde düşünsün. İnsanların enerjilerinin %80‘i zaten “bu ne demek istedi şimdi?” sırasında heba oluyor.

Tapınağa bir yabancı gelmiş. Sezgisel buluşmaya inanılıyormuş. Kapıyı çalmadan bekliyor yabancı. İşte bir problem daha. Ya içerdekilerin sezgisi benimkilerden zayıfsa? Sabahtan akşama kadar kapıda sezgilerinin güçlenmesini mi bekleyeceğiz? Hadi kapıda tokmaktı, zildi vs yok. Elin ne güne duruyor a yabancı. Kibarca çalsana kapıyı. Öyle karşılıklı niye bekleşirsiniz. Ya içerdeki budistler. Bütün gün kapıya “şimdi biri gelir” diye konsantre olmak kolay mı? Yormaz mı insanı. Koysunlar kapıya gizemli bir kapı zili. Herkes zaman kazansın.

Neyse, nasıl oluyorsa oluyor. Sezgisel buluşma vuku buluyor. Yabancının tapınağa girme isteği varmış. E budist, direkt “yerimiz yok” desene. Niye kıvırıyorsun. “Yerimiz yok“ demek için su dolu kaba ne gerek var. Hani eskiden misafir çay/kahve içmeye gelirdi de, evdekiler sesini çıkartmadan beklerdi. - Evde yokuz - durumu. Yabancı sana kalmaya gelmiş. Hem de bilgiyi aramak için. Sen bi tas su verip kovalıyorsun adamı. Hiç açma madem öyle kapıyı. Yakışıyor mu sizin gibi bilginlere.

Ne yani şimdi bu? Öncesinde yapılan Ö.S.S. sınavı mı? Bakalım yeterince akıllı mısın? Dahiyane bir fikir bulursan, kurtardın. Bir köşede tek ayak üstünde durursan, sana da yer açarız. Ama önce göster bir kendini. Yabancı da terbiyeli adam. Demiyor ki; “kardeşim benim dahiyane fikirlerim olsa, bilgi edinmeye size niye geleyim? Donanımım olsa oturur kendim öğrenirim. Oksfort vardı da ben mi okumadım.“

Tıpış tıpış tıpış…

Yalnız yabancı dahi değil ama aptal da değil. Anlamış durumu. Yememiş, (suyu) içmemiş, gitmiş bahçeye. Yolmuş bir gülün yaprağını, atmış su dolu kaba. Bakmış ki taşmamış su. (Şaşılacak bir şey yok. Fizik kuralları, insanlar keşfetmeden önce de vardı. Çok normal.) Tekrar gitmiş budistlere.

Yabancı, gül yaprağının suyu taşırmayacağı fikrini keşfediyor ya! Budist napsın. Köşeye sıkışmış tabi. Var mı öyle bilgi için gelen adamı kapıdan çevirmek. Eminim, içinden “keşke suyu kafasından aşağı dökseydim” diye düşünmüştür. Boş bulundu herhalde. Mecburen alıyor yabancıyı içeriye. Ee hani yer yoktu. Hani doludunuz. Nolduuu?...

Yabancı “Abi ben bi köşede kıvrılırım. Az yerim, hiç içerim. Masraf etmem, yük olmam” demeye getirmiş olayı. E yabancı e yabancı. İstediğin bilgi bile olsa insan bu kadar taviz verir mi? İstemiyorlarsa istemesinler. Tapınak mı kalmamış koskoca Uzakdoğu’da. Hiçbiri kabul etmezse seni, bana gel. Sana bu hayatın acı gerçeklerini ben öğretirim. Söz...

Not: Duyduğuma göre bu hikayenin öncesi de varmış. Biri sevabına bana yollarsa o kısmı da ayrıca analiz ederim…

0 leblebi:

Bookmark and Share