sonat

Bileklerini görmeliyim; hiç görmediğin beni çizerken…

Senin en çok el bileklerini merak ediyorum. Misal, gümüş bir zincir var mı orada? Saatinin kayışı metal mi deri mi yoksa? Böyle şeyler işte… Halbuki hiç görüşmemiş insanların neyine hayat, bilek, resim v.s.



ben seninle çoktan tanıştım
seninle buluştuk bile
hatta ben senin saçlarına iltifat ettim
akşam oldu sen beni eve bile attın
seviştik bile yattık işte daha ne
kalktık ama geceydi hala
sonra gene seviştik, sevdim-seviştik-sevdin
sabah da ne olmaz sabahmış sonra ben saçlarımı taramadım
sen saçlarını yaptırmadın
ben işe gittim
sen onlarla günaydınlaştın
olsun saçların genede güzel olmuş
olmuş da ne iyi olmuş…


O seviştiğin ben değildim. Ben o sırada, sen kara kalem bi kadın çizerken bileğine bulaşan siyah lekelerdeydim. Ben o sırada bir sonrakiydim…



- Kendini sevmeli ve kendi resmini çizmelisin.
- Kendimi sen çizer misin?
- Sen kendini soyabilir misin?
- Beni hem çıplak hem de güzel çizecek kimse olmadı…



Yüzümü çizmemişsin. Neden bilmiyorum. Hiç olmamış gibi değil de dökülmüş gibi sanki. Ama çok garip; sesim var. Sesleniyorum resimden kalemin üzerindeki sana. Sesleniyorum: “soyun da gel kağıda“…

Üzerimde hiçbir takı yok. Hiçbir şey yok. Ellerin gerek bana, süs niyetine. Bileklerin, bileğime bilezik olmalı…



Yok… Böyle olmayacak;
   dalmak lazım hayatın bacak arasına
      ve giderken de inadına prez.i içinde bırakmak...

0 leblebi:

Bookmark and Share