kurbağa

Banyodayım… Göğsümde bir kütle var; cevizden büyük. Ne ara bu kadar büyüdü? Nasıl fark etmedim bu kadar zaman? Demek ağrıların sebebi buydu...

Anneme söylemeliyim... Bornozla bekliyorum...
“Bir şey söyleyeceğim ama panik yapma. Sağ göğsümde bir şey var.”
Rengi kayboldu. Yanakları hep al aldı oysa ki...
“Ağrı yapıyor mu? İzin ver bi bakayım”
Banyoda kendime yaptığım muayenenin aynısını yapıyor.
“Yarın işe gitmiyorsun. Doktor araştıracağız. Mümkün olursa da hemen yarın doktora gideceğiz.”
Sessizce kabul ediyorum...

...

Üzerimi örttü. Gözlerimi açamıyorum. Yine o renksiz yüzü görmekten korkuyorum. Uyuduğumu sandı. Yatağımda, babamla konuşmalarını dinliyorum.
“Acil… Ya tamanını alırlarsa… Ya kötü bir şeyse…”
Kesik kesik duyuyorum. Biliyorum kötü hastalık olabilir… Yine de sakinim… Çok sakin…

***

Sabahtan beri telefon trafiği yaşanıyor evde. Bir hastane ve doktor, adını daha önce duymadığım. Ertesi güne acil randevu aldı annem...
Ve Alper arıyor. Sevgilim neden işe gitmediğimi soruyor.
“Bana bir hafta izin ver. Şimdi hiçbir şey söleyemem.”
Sesimden bir şeylerin yolunda olmadını anlıyor. Sıkıştırıyor. Ona anlatmadığım için kırgın.
“Hoşçakal” deyip yüzüne kapatıyorum.
Kapattıktan sonra konuşmaya başlıyorum;
“Alper’im olur a ileride biz evlenmeye karar verirsek o zamana kadar yaşayamayabilirim… Olur a evlenirsek ve bi bebeğimiz olursa onu emziremeyebilirim… Ama büyük ihtimal bütün bunlar bir dayanıklılık testi. Daha çok gencim. 30’lardan sonra olurmuş kötü hastalık. Yani boşa telaşlanıyosun hayatım. 1 hafta sonra yanındayım…”

...

Annem akşam sigara içerken yakaladı. Ciddi ciddi kızdı. Zaten tiryaki değilim, sadece stres atmak için... “Ama bırakacağım, söz.” Bir daha hiç içmeyeceğim…
Yatıyorum. Çok uykum var, hemen uyuyorum…

***

Sabah annemle doktora gidiyorum...
Temiz bir hastane. Hastaneden çok otele benziyor. Doktorun odasına giriyoruz. Şikayetlerimi soruyor. Anlatıyorum. Muayene edecek, arka tarafa geçiyorum. Paravanın arkasında soyunuyorum.
“Kolunu kaldır… Dik dur… Derin nefes al… Nefesini tut… Bırak…”
Gülümsüyor… Ürperiyorum...

“Büyük ihtimal iyi huylu ama biran önce almamız gerekli.”
Masadaki randevu defterine dalıyorum... Acaba hangi gün?
“Dağılmamış ve derinde değil. Kolay ve kısa bir operasyon olacak. Parçayı tahlile gönderdikten sonra kesin sonucu alırız. İçinizi ferah tutun.”
Annemin rengi tekar yerine geliyor…
Odadan çıkıyoruz. Anestezi için tahliller yapılıyor. Akşam yemeğinden sonra hiçbir şey yiyip içmememi söylüyor biri. Sabah erken ameliyat edilirsem akşama evde uyuyabilirmişim…

...

Eve döndük. Yine Alper arıyor. Anneme uyudu dedirtiyorum…

***

Hemşire yeşil bir pantolon getiriyor.
“Bunu giy ve üzerindeki her şeyi çıkart. Takılar da dahil.”
Küpelerim!
“Bunlar altın değil n’olur kalsın”
Alper’in hediyesi…
“Olmaz. Annene ver. 1 saat sonra çıkacaksın, merak etme…”

...

Asansorle aşağı ameliyathaneye indiriyorlar. Doktor geliyor. “Benim güzel hastam nasılmış bakalım?” diyor. Yine öyle tuhaf gülümsüyor. Parmak uçlarım üşüyor. Bir iğne…
“10 dan geriye say.”
“10. 9.. 8… 7…… 6………”

...

“Ayşee Ayşeee uyan, hadi… Bitti, hadi…”
Duyuyorum ama gözlerim açılmıyor…
“N’olur çabuk uyan… Ayşee…”
Gözlerimi biraz aralayabiliryorum; yine asansördeyim… Hemşire yanımda…
“Aç gözlerini canım”
Açılmıyor… Devamlı sorular soruyor. Soyadım, nerede oturduğum, yaşım, annemin adı… Duyuyorum ama konuşamıyorum… Gözlerimi açık tutamıyorum…

...

Bir el hissediyorum saçlarımda… Annemdir… Göğsümü okşuyor aynı el… Gözlerimi açmaya çalışıyorum… El yüzümde, boynumda, karnımda… Uyan Ayşe artık uyan! Doktor bana bakıyor…
“Uyandın mı...”
Konuşmaya çalışıyorum… Sadece heceler çıkıyor… Dilim kocaman, dudağım şiş… Alelacele çıkıyor odadan… Gözlerim kapanıyor tekrar…



İyice kendime geliyorum. Annem yanımda. Su istiyorum, vermiyor… Anne gidelim buradan… Çıkartın şu serumu yeter… Anne gidelim… Odamı istiyorum… Yatağımı istiyorum…

...

Doktor geldi. Annem elimi tutuyor, annem yanımda… Konuşuyor;
“Yüzükoyun yatmak yok 1 hafta. 2 gün sonra pansumanın değişicek, 1 hafta sonra dikişlerin alınacak. Pansuman için geldiğin zaman sonuçların çıkmış olur. Değerlendiririz.”
“Çıkmak istiyorum”
“Serumun bitince çıkabilirsin”
Yüzüne bakamıyorum. Gözlerim annemin ellerine kilitli…

...

Nihayet odamdayım. Annem bana bakıyor... Söyleyecek oluyorum, yutkunuyorum. Ama yutamıyorum boğazımda bir düğüm. Sakinim yine. Çok sakinim… 2 gün sonrayı düşünüyorum. Pansumanı ve sonucu…
Gece uyuyamıyorum yine...

***

Sersem gibiyim. Odamdan çıkmıyorum. Sadece yemeklerde. Annem sonuçlar için telaşlı. Yüzünden okuyabiliyorum. Benim halimi de kötü hastalığa veriyor olmalı…

...

Yine gece oldu, yine uyuyamıyorum…


***

Pansumanın değişmesi için hastaneye gidiyoruz. Odanın kapısında hemşireyi görüyorum. Sesi kulaklarımda şimdi daha net “N’olur çabuk uyan”...
“Pansuman için mi geldiniz?”
Evet anlamında başımı sallıyorum.
“Tamam, gel hemen değiştireyim”
Soyunuyorum. Tam bu sırada doktor giriyor içeriye.
“Ooo kimler gelmiş”
Aynı gülümseme yüzünde.
“Ben yaparım” diyor hemşireye.
“Bu benim işim doktor bey! İzin verin ben değiştireyim”
“Ben hallederim! Çıkabilirsiniz”
Ağır hareketlerle odadan çıkıyor hemşire. Gözleri gözlerimde. Bir işaret bekler gibi… Ben buralardayım der gibi… Sakinim, çok sakin… Tahlil sonuçlarını alana kadar dayanmalıyım. Ya yalan sölerlerse? Ya vermezlerse sonuçlarımı bana?

Yine yarı çıplağım. Yine karşısındayım. Bu defa dik duruyorum sadece.
“Nasılmış bakalım diri memeli hastam?”
Sedyenin kenarını sıkıyor avuçlarım…
“Estetik dikiş attım, çok yakından bakılmadıkça anlaşılmıcak merak etme. Erkek arkadaşın memnun kalıcak.”
İlk kez bu kadar uzun cümleler kuruyor. İlk kez böylesi korkusuz. Ben neden korkuyorum öyleyse. Buraya kadar! Gözlerine bakıyorum dimdik.
“Bir sorun mu var?”
Yine gülüyor… İğreniyorum...
“Evet var! Ben hatırlıyorum!”
“Ne? neyi?”
“Ayılırken odada olanları. HATIRLIYORUM.”
Birden kapıya yöneliyor. Ok yaydan çıktı.
“Kaçma! Bana bak ve bir tek neden söle!”
Çıkıp gidiyor….

Hemen arkasından hemşire geliyor. Sanki kapının önünde beklemiş… O kadar çabuk… Pansumanımı değiştirirken gözgöze geliyoruz. Gözleri ıslak...
“Başhekimin odası nerede?”
Gülümsüyor ağlayarak…

Başhekimin odasındayım… Telefonla konuşuyor. Sessizce bitirmesini bekliyorum. Sakinim.
“Ne vardı?”
Olanları anlatıyorum; kısa ama seri cümlelerle. Sesim nasıl bu kadar titremeden ve düzgün çıkıyor şaşıyorum.
“Bak... İnsanların meme uçları hassastır. Narkozdan çıkıp çıkmadıklarını anlamak için bazen ucu sıkılır.”
“Taciz etti diyorum size”
Bağırmaya başlıyorum. Ayaklarımı yere vurarak çocuk gibi tepiniyorum… Beni dinlemiyor… Artık kontrolsüzüm. Nihayet ağlıyorum… Başhekim bir anda dönüyor. Doktoru savunmayı bırakıp beni sakinleştirmeye uğraşıyor…
“Çağırın onu buraya yüzleşmek istiyorum!”
Sonunda telefon ediyor başhekim… Doktorun acil bir işi çıktığı için hastaneden ayrıldığını söylüyor.
Koltuğa çöküyorum...

...

Ne çok yorulmuşum...

***

Kuzenim geldi. Tıpta okuyor, ilk senesi. Kara kara düşünüyor 3 gündür evde;
“İnsanları iyileştirmek için tıbba girdim ben. Zavallı bir kurbağayı canlı canlı kesmek bana ne kazandıracak?”
“Böylesi daha iyi... Bayıltma kurbağayı. Sakın bayıltma…”

4 leblebi:

TuTsİ dedi ki...

Sıkıntı bastı okurken :/
hay o doktorun desem anlarsın herhalde

Su PeRiSi dedi ki...

iş yerinde okudum.İnan terledim.Sinirken.İçimden ettiğim küfürler cabası..

"leb" demeden... dedi ki...

@TuTsi ve @Su PeRiSi

bunlar oluyor... bence gözünüzü kapatmayın ;)

bilmek, doğru tepki vermeyi sağlıyor...

Rahime.T.E dedi ki...

Ay kötü oldum okurken ya. Doktoru getirin dövecem onu.

Bookmark and Share