Ortalığı toparlamayı, iyi tarafından bakmaya çalışmayı (ki iyi tarafı yoktu gerçi), destek olmayı bırakalı çok olmuştu. Hem bir şeyin değişmeyeceğini kabullenmiş hem de yorulmuştuk çünkü.
Şebo, mum gibiydi… Yanıyordu, eriyordu, bitiyordu. Ve biz, kaç kişi bir türlü söndüremiyorduk o minicik alevi. Nefesimiz yetmiyordu…
Şebo’nun bi kızı var. Metalik mavi. O sırada taksitlerini ödüyordu Şebo. Kimsenin kullanmasına izin vermezdi arabasını. Güle Güle kullan hediyesi camına bi Garfield oyuncağı almıştım. Bi çete üyesi de oto buzdolabı almıştı. Liseli gençler gibi piyasa yapar eğlenirdik arada bir. Hepimizin kızı sayılırdı; Maviş.
O cumartesi hava çok güzeldi. Şebo’ya bahar enerjisi gelmişti sanki. Telefonda şakıyordu; “hadi çıkalım noluuur. Deniz kenarına gidelim mutlaka. Sinemayı, kapalı yerleri filan unutun. Ortaköy'e gidelim. Yolda ona buna laf atalım, dedikodu yapalım. Gelin beni alın. Hadi hadi hadi…” Aralıksız konuşuyordu. Önce Metin bana geldi. Güzergah icabı. Sonra Şebo’yu aldık.
Kestirmeden; Yıldız’dan aşağı inerken hepimiz aynı anda gördük. Metin aniden durdu. Şebo’nun arabaydı bu. O daracık sokakta kaldırıma park etmişti. Plaka aynıydı ama sanki Garfield gülümsemiyordu da pis pis sırıtıyordu. “Bu kadarı da fazla” dedi Şebo. Hepimizi aşmıştı!
Arabalar arkamıza dizildi, kornalar başladı. Metin mecburen hareket etti. Sonra bi mucize oldu. Biraz ötedeki araba çıktı. Hemen onun yerine girdik. Şebo yine o korkunç mekanik sesiyle konuşmaya başladı; “sabah, bana araba lazım dedi. Müşterisiyle iş yemeği yiyecekmiş. Özel bi görüşme yani. Baksanıza gerçekten özelmiş!” Biraz sustuktan sonra devam etti “bu apartmanı biliyorum. Hangi dairede olduğunu da biliyorum. Bi kere arkadaşlarıyla ev oturmasına gelmiştik. Şimdi sen gel benle” Bana bakıyordu, beni çağırıyordu.
Kapıcının ziline basıp içeri girdik. Bence bu da şanstı. Çünkü adam sormadan kapıyı açtı. Merdivenlerden çıkmaya başladık sessiz sessiz. Hangi kat olduğunu unuttuğundan… Kapının yanına asılı mektupluktan tanıdı Şebo. Görsel hafızası hep iyidir zaten. Koca çantadan 2 saniyede cep telefonunu bulup çıkardı. Aradı ama sanırım uzun çaldı. “Alo. N’aber hayatım?” dedi Şebo. “İş yemeğindeyim” dediğini duydum herifin. Gülümsüyordu mekanik Şebo, “Kapıdayım. Aç!” dedi.
Ve tabi ki o kapı açılmadı. Açılamadı. Merak etmeyin; rezalet filan da çıkmadı. Sessiz sessiz ayrıldık ordan...
Çok Dayanamadı Şebo. Taksitleri bitmeden Maviş’i sattı…
9 leblebi:
Final fena acıttı!...
tam anlamıyla tüylerim diken diken oldu...
ben bu şebonun sevgilisi kadar karaktersizine rastlamadım arkadaş, herifi bulsam hadım edicem.
Kızmayın ama, ben böyle adamları seviyorum.
Zira bu hanım kızlarımızın türevleri, aldatılmanın hemen akabinde en yakınlarındaki anlayışlı ve et odaklı Öküz'e koşuyor sıklıkla:)
Bilmem anlatabildim mi? :P
erkek milleti iste..
@küfkedisi
Şebo daha fazla suçlu bence... 1 değil 2 değildi...
@öküz
1-2 yazı sonrasını bekle ;) umduğun gibi değil...
Offffffff ne yazı ama bir solukta okudum..
Valla mideme yumruk yemiş gibi oldum.O adamın yüzünü görmek isterdim kapıda olduğunuzu duyduğu an.
kanim dondu okurken... dogru demissin ruh gezgini bende mideme yumruk yemis gibi kaldim oyle.
Yorum Gönder