Gelmişim eve. Girmişim mutfağa. Aç değilim. Keseceğim karpuzumu, geçeceğim salona, televizyon karşısına değil mi? Naaah! Kızım, kocan var artık senin. Sen aç değilsen, adam aç. Yemek yapacaksın mecbur. “Yapmayayım, o da karpuz zıkkımlansın. Zaten göbeği 3. kat balkonu çıktı, tripleks oldu. Erir, fena mı?” desem... İçime sinmez.
Ben yemek yaparken, gelecek adam. Anahtarı varken zile basacak. Neymiş “kapıyı kendi açacaksa neden evlenmişiz, romantizm neredeymiş”. Sonra diyecek “günün nasıl geçti?” Anlatmak istemeyeceğim, kısa ve net “iyi.” Eee tamam da, ben de eşek değilim yani. Adam bana sorunca, benim de adama sormam gerekecek; “senin nasıl geçti?” Sonra adam stresliyse zikzik anlatacak. Bana neyse abuş sekreteri, dandik müdürü, halı saha maçından… Sus be adam! diyemeyeceğim. Anlatınca pışpış da bekliyecek. “Ah hayatım sen bizim için çalışıyorsun, ne şartlarda para kazanıyorsun, canım kıyamam” yetse... Yetmez! Üstüne masaj, yemekten sonra kahve vs de beklenir. Tabi bu olay ve konuşmalar geçerken, yemek yapabiliyor olmak da gerekir.
“Sofraya 2 tabak da sen götür” deme gafletinde bulunsan, hıyanet içindeymişsin gibi bakar yüzüne. A düşüncesiz kadın, daha 5 dakika önce sıkıntılarını anlattı ya adam sana. Ben içimden, “ulan yarın önce ben davranıp anlatmazsam bilimum ufacık tefecik olayları” diye geçire geçire yaparım salatayı, hazırlarım sofrayı. Sırıt bu arada. Günü kötü giden o, unutma! Güleryüz göster kocana…
Bitti mi gün? Tabi ki hayır. Akşam, bir şey daha var yapman gereken. Malum yakınlaşma faaliyeti. Ama istemeden, görev gibi yapamazsın. Adam duygusuz mu? Istemediğini çaktırmayacaksın. Seve seve yapacaksın!
bla bla bla...
Yani konunun özü: karpuzu kelek ye, aman ha evlenme!
1 leblebi:
Hay yaşa!
Yorum Gönder